Biz dünün çocuklarıyız.
O günlerde futbol taraftarıydık.
Radyodan aynı saatte başlayan maçları değişmeli olarak dinleyenleriz. Mikrofonlarını Samsun’a, Gaziantep’e, Adana’ya, İzmir’e, Diyarbakır’a, İstanbul’a çeviren TRT Radyo’sunun, gol haberini vermeden, stadyumdaki tezahüratlardan hangi takımın gol attığını tahmin etmeye çalışanlarız. Bazen gole sevinen bazen de gol pozisyonlarının sesli özetlerini heyecanla ama sessizce ve hareketsizce dinleyenleriz.
Gözleri kapalı radyoda maç dinlerken orta yuvarlağın kendi yarıalanına bakan dilimini, köşe gönderinin bir metre kadar gerisini, ceza sahası ile sağ taç çizgisi arasındaki bölümü, sağ iç boşluğu, ceza yayının üstünde kaleyi cepheden gören noktayı, orta çizgi ile taç çizgisinin birleştiği yeri, penaltı noktası ile ceza alanı ön çizgisi arasını kafasında canlandırmaya çalışanlarız.
Bütün Anadolu kulüplerinin o günlerde az sayıda olan yabancı futbolcularının isimlerini ezbere bilenleriz. Forma renkleri aynı olan takımların maçlarında karışıklık olacak diye endişelenen, hangi takım hangi forma ile maça çıkacak konusunu tartışan, serçe parmaklarımızla iddiaya girenleriz.
Kale direklerinin taştan olduğu maçlarda hepberaber hücum eden hepberaber savunma yapanlarız. Topun taşın üzerinden geçip geçmediğini tartışabilen haklıya hak verebilen, haksızken kabul edebilenleriz.
Tuttuğumuz takımın 7 – 9 – 10 formalarını alabilmenin hayalini kuran 3 kişilik takım arkadaşlıklarındanız. Pele’nin, Maradona’nın tuttuğumuz takımda oynamasını hayal edenleriz.
Maçları şifresiz izleyenleriz. Hafta sonu ödevlerimizi yaptıktan sonra, cumartesi ya da pazar günleri televizyonun herhangi bir kanalında gündüz herhangi bir saatte santrası yapılmak üzere olan futbol maçılarını yakalayabilen şanslılarız.
Hafta için öğleden sonra gizlice HBB kanalında yayınlanan Latin Amerika futbol maçlarını izleyenleriz. Şampiyonlar Ligi maçlarının ikinci yarılarının sonlarına doğru uykuya direnenleriz.
Şimdilerde ise,
Bazılarımız dijital platformda yıllık abonelikleri olanlar, bazılarımız da haftada bir kaç kez doksan dakikalığına kahvede buluşanlarız.
Transfer haberleri kirliliğinden boğulanlarız. Gazetelere asla ve asla inanmayanlarız. Eğlence olsun diye spor programlarını izleyenleriz. Daha doğrusu yorumcu kavgalarını...
Futbol taraftarı olmaya çalışan ancak, yüksek dozda futbolcu, yönetici, istifa, ceza, küfür, kavga, kan, kin, nefret, taraflı medya, kaos, entrika, yalan, saldırı, tepki, canlı yayın sataşmalarına, strese maruz bırakılan insan kalabalıklarıyız.
Tek istediğimiz meşin yuvarlağın engellere çarpmadan, özgürce ve sadece futbol sahası içinde yaptığı seyahatleri izlemek. Çocukluğumuzda olduğu gibi...
Bugünlerde futbolun ne kadar taraftarıyız?
Peki biz bugünlerde neyin taraftarıyız?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder